Dil ve konuşma bozukluklarının, yaşamın her döneminde ortaya çıkabileceğini belirten uzmanlar, bu durumun bazen travmalarla tetiklendiğini söylüyor.
Özellikle beyin travmalarına bağlı konuşma ve dil bozukluklarının aniden düzelmediğini aktaran Dil ve Konuşma Terapisti Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Eğer travma, beynin konuşma merkezlerini bir şekilde etkilemişse, bu noktadan sonra dil ve konuşma becerilerinin ne kadar geri kazanılabileceği ancak zamanla ve tedavi süreçleriyle belli olur.” dedi. Ses kısıklığının ise yalnızca yanlış ses kullanımıyla değil, ciddi sağlık sorunlarının habercisi olarak da karşımıza çıkabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Konrot, uzun süren ses bozukluklarının ihmal edilmemesi konusunda uyardı.
Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Dil ve Konuşma Terapisti Prof. Dr. Ahmet Konrot, travmalar ve yanlış ses kullanımı nedeniyle ortaya çıkabilen dil, konuşma ve ses bozuklukları ile ilgili bilgi verdi ve erken teşhisin öneminden bahsetti.
Dil ve konuşma bozuklukları her zaman ortaya çıkabilir!
Dil ve konuşma bozukluklarının iletişim, dil, konuşma, ses ve yutma bozukluklarını kapsadığını aktaran Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Beşikten mezara kadar uzanan süreç içerisinde insanın yaşamı boyunca karşımıza çıkar. Doğaldır ki bunun içerisinde bazen travmalar da olabilir.” dedi.
Bir trafik kazasının ardından beyin travması geçirilebileceğini kaydeden Prof. Dr. Konrot, “Buna bağlı olarak travmanın olduğu yerle ilgili beyinde birtakım sonuçlar ortaya çıkabilir. Kimi durumlarda herhangi bir gözle görülür sorun olmayabilir ama sonrasında ortaya çıkabilir. Mesela lise çağında bir genç hastam olmuştu. Yıllar önce bir kavgayı ayırayım derken kafatasına bir bıçak darbesi almış ve sol tarafı örselenmişti. Dil yetisini yitirmişti. Dolayısıyla ‘TVI’ dediğimiz travmaya bağlı iletişim, dil ve konuşma bozuklukları her zaman için mümkündür.” şeklinde konuştu.
Beyin travmalarına bağlı gelişen dil ve konuşma bozuklukları aniden düzelmez!
Psikolojik travmanın biraz daha tartışmalı bir konu olduğuna değinen Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Fiziksel, anatomik, nörolojik bir boyuttan söz ediyorsak o bambaşka bir konudur. Dolayısıyla, travmaya bağlı iletişimde, konuşma bozuklukları ve ses bozuklukları olabilir.” dedi.
Sesi düzgün kullanmamanın da bazen fonksiyonel bozukluklar içerisinde yer alabildiğini ifade eden Prof. Dr. Konrot, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela maça gittiniz, bağırdınız, ses telleriniz üzerinde travma oluşturuyorsunuz. Ses tellerinizi kötü kullanıyorsunuz. Dolayısıyla sesiniz çatlar, sesiniz kısılır. En basit örneğinden olaya yaklaşacak olursak, evet, travmaya bağlı da pek çok durum karşımıza çıkıyor. İşin magazinsel ya da Yeşilçam’a özgü yönüne değinecek olursak, bazı kişilerde ‘travmanın tersine çevrilip eski sağlığa kavuşma’ beklentisi oluşabiliyor. Bir zamanlar Yeşilçam filmlerinde sıkça rastlanan bir senaryoda, kişi düşer, kafasının görme alanıyla ilgili bir bölgeye, ense kısmına darbe alır ve bu darbenin ardından görme yetisini kaybeder. Daha sonra benzer bir travma sonucu, birdenbire yeniden görmeye başlar.
Ancak bu tür mucizevi iyileşmeler, konuşma ve dil fonksiyonları açısından gerçeği yansıtmaz. Beyin travmalarına bağlı gelişen dil ve konuşma bozukluklarının bu şekilde aniden düzelmesi bilimsel olarak mümkün değil. Eğer travma, beynin konuşma merkezlerini bir şekilde etkilemişse, bu noktadan sonra dil ve konuşma becerilerinin ne kadar geri kazanılabileceği ancak zamanla ve tedavi süreçleriyle belli olur.”
Başka hastalıkların habercisi olabileceği için ses kısıklığı her zaman dikkate alınmalı!
Ses bozukluklarının ise başlı başına ele alınması gereken önemli bir sağlık konusu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Bu alanda her yıl çok sayıda bilimsel sempozyum düzenleniyor ve konu multidisipliner bir yaklaşımla ele alınıyor.”
Ses kısıklığı ya da sesle ilgili diğer bozuklukların, yalnızca ses tellerinin yanlış veya aşırı kullanımıyla değil; doğuştan gelen ya da sonradan ortaya çıkan çeşitli hastalıklar ve ciddi sağlık sorunlarıyla da ilişkili olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Konrot, “Örneğin, gırtlak kanseri gibi önemli hastalıklar kendini ses kısıklığıyla gösterebilir. Ses kısıklığı, her zaman için dikkate alınması gereken bir durumdur çünkü başka hastalıkların habercisi olabilir. Genel tıbbi yaklaşım, ses kısıklığının bir hafta ila on günü aşmasına rağmen iyileşme göstermemesi durumunda bir uzmana başvurulması yönündedir.” açıklamasını yaptı.
Erken müdahale, altta yatan olası hastalıkların erken teşhisini sağlar…
Uzun süren ses bozukluklarının, kalıcı hale gelebilecek daha ciddi sorunların işareti olabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Bu tür durumlarda sesin çatlaması, kısılması veya kulağı tırmalayan bir ses tonunun oluşması önemli bir uyarı niteliği taşır.” dedi.
Bu tür belirtiler gözlemlendiğinde öncelikle bir kulak burun boğaz hekimine başvurulması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Konrot, sözlerini şöyle tamamladı:
“Gerekli görülürse, ses terapisi alanında uzman bir dil ve konuşma terapistinden de destek alınmalı. Ses sağlığı, yalnızca mesleki olarak sesini kullanan kişiler için değil, herkes için hayati öneme sahip. ‘Grip oldum, sesim kısıldı, nasıl olsa geçer’ diyerek bu durumu hafife almak, ileride daha ciddi sorunlara yol açabilir. Erken müdahale, hem altta yatan olası hastalıkların erken teşhisini sağlar hem de ses sağlığının korunmasına katkıda bulunur.”
Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı